NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْقَعْنَبِىُّ
عَنْ مَالِكٍ عَنْ
طَلْحَةَ
بْنِ عَبْدِ
الْمَلِكِ
الْأَيْلِيِّ
عَنْ
الْقَاسِمِ
عَنْ
عَائِشَةَ رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهَا
قَالَتْ
قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَنْ نَذَرَ
أَنْ يُطِيعَ
اللَّهَ
فَلْيُطِعْهُ
وَمَنْ
نَذَرَ أَنْ يَعْصِيَ
اللَّهَ
فَلَا
يَعْصِهِ
Âişe (r.anha)'den, Hz.
Nebi (s.a.v.)'in şöyle buyurluğu rivayet edilmiştir.
"Allah'a itaat
etmeyi adayan kişi itaat etsin. Allah'a isyan etmeyi adayan ise isyan
etmesin."
İzah:
Buhari, eymân; Tirmizî,
nüzûr; Nesâî, eymân; İbn Mâce, keffârât; Mâlik, nüzûr 8; Ahmed b. Hanbel, VI,
36, 41, 224.
Hadis-i şerifte geçen
Allah'a itaat tabiri, hem farz hem de müstehap olan tâatleri içine alır. Buna
göre hadiste; dinen farz, vacip veya müstehap olan bir şeyi yapmayı adayan
kişinin adağını yerine getirmesi emredilmektedir. İçki içmek, ana babaya isyan
etmek, sıla-i rahmi kesmek gibi Allah'ın yasak ettiği bir şeyi yapmayı adayan
kişi ise bu adağını yerine getirmemelidir.
Günah olan bir şeyin
adanması halinde adağın yerine getirilmemesi gerektiğinde âlimler arasında
görüş ayrılığına rastlayamadık. Ancak bu durumda olan, yani günah bir şeyi
adayıp da dediğini yapmayan kişiye keffaretin gerekli olup olmadığında âlimler
ihtilâf etmişlerdir.
Bu konuda Hattâbî şöyle
der:
"Bu hadis,
A_llah'a isyan konusundaki adağın bağlayıcı olmayıp, adak sahibinin adağına
vefa göstermemesi gerektiğini beyan etmektedir. Durum böyle olunca o adakta
keffaret yok demektir. Eğer bunda keffaret olsaydı, hadiste onun da
bahsedilmesi gerekirdi. Bu, Mâlik ve Şafiî'nin görüşlerine uygundur.
Ebû Hanîfe ashabı ve
Süfyân-ı Sevrî'ye göre; bir günahı işleme konusunda adakta bulunmanın
keffareti, keffaret-i yemindir. Bu görüşte olanlar Ebû Davud'un bu babda
rivayet etmiş olduğu Zührî hadisini kendilerine delil almışlardır."
Şevkânî de, günah olan
bir şeyi yapmak üzere adakta bulunmanın haram oluşunda âlimlerin hemfikir
olduklarını, ancak adağa riayet edilmediğinde keffaretin gerekli olup
olmadığında ihtilâf ettiklerini söyler. Şevkânî'nin bildirdiğine göre; cumhurun
görüşü bu durumda olana keffaretin gerekli olmadığı biçimindedir. Ahmed b.
Hanbel, Sevrî, İshak, bir kısım Şâfiîler ve Hanefîlere göre ise keffaret
gerekir. Bu görüş sahiplerinin delili, yukarıda Hattâbî'nin görüşü
nakledilirken işaret edilen Zührî hadisidir ki bu hadis Hz.Âişe'den rivayet
edilmiştir. Şevkânî, bir sayfadan fazla bu hadisin kritiğini yapmış, hadisin
sıhhati ile ilgili nakillerde bulunmuştur. Bundan sonra gelecek olan mezkur
hadisin izahında bu kritiğe temas edilecektir. Burada şu kadarını ifade edelim
ki, bu hadis oldukça tenkid edilmiştir.
Günah bir iş işlemek
üzere adakta bulunup da bu adağı yerine getirmeyene keffaretin gerekli olduğu
görüşünde olanların dayandığı diğer bir hadis de Sahih-i Müslim'de, Ukbe b.
Âmir'den rivayet edilen; "Nezrin keffareti yemin keffaretidir"
manasına gelen hadistir. Çünkü bu hadiste nezir keffaretinin, yemin keffareti
olduğu bildirilirken, nezirler arasında bir ayırım yapılmamıştır. Nezir sözü
genel anlamda kullanılmıştır ki, bu isyanla ilgili olanlar da dahil olmak üzere
tüm nezirleri içine alır. Ancak bu hadisin Tirmizî ve İbn Mâce'deki
rivayetlerinde, "Adanılan şey söylenmezse, nezrin keffareti, yemin
keffaretidir" denilmektedir. Müslim'deki rivayet, bu ilâve ile birlikte
gözönüne alınırsa, bu görüşe kaynak olma özelliğini kaybedecektir.
Şevkânî; Hanefîler ve
onlarla aynı görüşte olanların görüşlerine delâlet eden hadislere işaret edip,
onların tenkidini yapmış olmasına rağmen, karşı görüşe açıktan delil olabilecek
bir hadis nakletmemiştir. Sadece, nezrin Allah'ın rızasına uygun konularda
veya mubah şeylerde olacağına işaret eden hadislerin, bunların dışındaki
konularda nezrin olmayacağına işaret ettiğini söylemiştir.
îbn Rüşd de,
Bidâyetii'l-Müctehid ve Nihâyetü'l-Muktesid adındaki eserinde cumhurun görüşüne
delil olarak, üzerinde durduğumuz Hz. Âişe hadisini göstermektedir. Karşı
görüşe dayanak olan hadisler burada da tenkid edilmiştir.
Tirmizî; sahâbîlerin de
bu konuda iki ayrı görüşe sahip olduklarını söylemektedir.
İbn Kudâme, el-Muğnî
adındaki eserinde; İbn Mes'ûd, İbn Abbas, Câ-bir, İmrân b. Husayn ve Semüre b.
Cündüb'den de keffaretin gerekli olduğunun rivayet edildiğini, Ahmed b.
Hanbel'den ise keffarete gerek olmadığına dair bir rivayet bulunduğunu söyler.
Daha önce belirtildiği
gibi, Hanefîlere göre nezrin sıhhati için nezredi-len şeyin ibadet cinsinden
olması gerekir. Dolayısıyla günah olan bir şeyi yapmak için yapılan adaklar
nezir sayılmazlar. Belki yemin olarak mütalaa edilirler,
Aliyyü'1-Kârî,
Mirkât'da İbnü'l-Hümâm'dan naklen; nezri, mutlak olarak ve bir şeye niyet
etmeden söyleyen yani; "Allah'a nezrim olsun ki şöyle yapacağım veya
yapmayacağım" diyen kişinin söylediğini yapmaması halinde kendisine yemin
keffareti gerekeceğini bildirir. Yine İbnü'l-Hümâm'dan yaptığı bir başka nakilde,
masiyet olan nezrin; bizzat kendisi haram olan veya kendisinde ibadet manası
bulunmayan konulardaki nezir olduğunu söyler. Buna göre; bir kimse, bayram
günü oruç tutmayı adaşa, oruç bir ibadet olduğu, fakat bayram günü oruç tutmak
haram olduğu için başka bir gün oruç tutarak adağını yerine getirir. Ama haram
olmasına rağmen bayram günü oruç tutarsa adağının sorumluluğundan kurtulur.
Bir kimse, tahakkukunu
istemediği bir şey üzerine adakta bulunursa, İmam A'zam ve İmam Muhammed'e göre
yemin keffareti gerekir. Meselâ birisi, "Filânla konuşursam veya eve
girersem, bir sene oruç borcum olsun..." gibi bir adakta bulunsa kendisine
yemin keffareti gerekir. Zaruretten dolayı, âlimlerden bazıları bu görüşü
tercih etmişlerdir.